İSLAHİYE, O ESKİ NEŞESİNİ, O TANIDIK GÜNLERİNİ ÖZLÜYOR İNSAN
Gazeteci yazar kardeşim Bahriyeniçeri Yıllar öncesi İslahiye ve Bugünkü İslahiye'yi köşesine taşımış. Keyifli bir yazı olmuş okumanız dileğiyle...
Bir zamanlar çocukluğumun neşesiyle, küçük gazete bayiinin telaşıyla canlı olan ilçesi.
İSLAHİYE
1970’ler ve 80’ler, Saatçi İlyas Amca’nın tıkır tıkır saat tamir ettiği, İstanbul Pastanesi’nin fıstıklı tatlı kokularının sokağa yayıldığı, Atlas Sineması’nın aileleri buluşturduğu, Çaycı Müslüm’ün demli çaylarıyla muhabbetin ısındığı yıllardı.
O mekanlar, dut ağacının gölgesinde ki gazete bayiimiz, hepsi tarihe yenik düştü. İslahiye’yi terk ettiğimizde, bayiimiz de Cemal Korkmaz kivreye devir oldu; tıpkı bizim gibi, o kırmızı tozlu yollar da başka bir hikâyeye geçti.
Kırmızı toz hâlâ orada, ama şimdi hüzün, kayıp ve yeniden inşa çabası var her yerde.
Çocukluğum, İslahiye’nin kırmızı tozlu yollarında geçti. Ayakkabılarım o tozla kaplanır, her adımda özgürlüğü hissederdim.
Ailemizin küçük İslahiye’nin tek gazete bayii, benim dünyayı tanıdığım yerdi.
Gazete başlıklarını okurdum,
Ülkenin gündemini dedikodularını,
Bazen de gelen müşterilere yaşım küçük olmasına rağmen ülkede olan bitenleri anlatırdım.
Yazıyor diyerek . . .
O bayii, sadece bir dükkân değil, İslahiye’nin nabzıydı.
Yan tarafta Saatçi İlyas Amca, saat tamir ederken gülümser, “Bu saatler gibi hayat da tıkır tıkır işler,” derdi.
Karşıda İstanbul Pastanesi’nin fıstıklı baklavalarının kokusu sokağa yayılır, tatlı bir telaş yaratırdı.
Hemen yanında Atlas Sineması, cuma akşamları dolup taşar; aileler, yeni bir film için sıraya girerdi.
Arkamızda Çaycı Müslüm’ün çay ocağı, demli çayların, kahkahaların, mahalle muhabbetinin merkeziydi. Müslüm’ün “Bir çay daha ?” sorusu, her zaman bir dostluğun işaretiydi.
Hemen yanı başımızda Halk Bankası vardı; oradaki Esra abla bize kol kanat geren, gülüşüyle içimizi ısıtan bir ablaydı. Bankaya uğradığımızda onun “Hadi bakalım, uslu durun!” deyişi, çocukluğumun en güzel anılarından biriydi.
Ama zaman, her şeyi değiştiriyor.
2023’teki Kahramanmaraş depremi, İslahiye’yi yüreğinden vurdu.
Kırmızı tozlu yollar, gazete bayiimizin kapısı, çocukluğumun sokakları sarsıldı. Evler yıkıldı, hayatlar dağıldı.
Saatçi İlyas Amca’nın dükkânı, İstanbul Pastanesi, Atlas Sineması, Çaycı Müslüm’ün çay ocağı…
Hepsi zamanla ve depremle tarihe karıştı.
O mekanlar, birer birer kayboldu;
İslahiye’nin o sıcak ruhu gölgelendi.
Göçle gelen yeni yüzler, yeni binalar, kentin dokusunu değiştirdi.
Kırmızı toz hâlâ orada, ama artık yıkıntıların, kayıpların, yeniden inşa çabasının izlerini taşıyor.
İslahiye’yi terk ettiğimizde, gazete bayiimiz de tarihte yerini aldı. O bayii, çocukluğumun, ailemin bir parçasıydı; ama depremden çok önce zamanın ağırlığına yenik düştü. İlyas Amca’nın tıkırtıları sustu, Müslüm’ün çay ocağı sessiz, Atlas Sineması’nın ışıkları sönük. Yesemek’in taşları hâlâ dimdik, ama İslahiye, o eski neşesini, o tanıdık günlerini özlüyor insan.
İslahiye’nin kırmızı tozlu yollarının başka bir anlam kazandığı zamanlardı. Okul yollarında, o tozlu patikalarda arkadaşlarla muhabbet eder, Atlas Sineması’na giderken hayaller kurardık. Çaycı Müslüm’ün çay ocağında bir bardak çay eşliğinde dünyayı kurtarır, İstanbul Pastanesi’nin önünde durup sohbet ederdik. Ve Sivaslı sevgilim… Onunla o kırmızı tozlu lise yollarında yürümek, okulun bahçesinde çaktırmadan bakışmak, gazete bayiinin önünde göz göze gelebilmek… Onun Sivas’tan gelen mert ruhu, İslahiye’yi güzelleştirmişti.
Belki bir akşam okul çıkış yolunu gözlemek, belki yan yana yürümeyi özlemek.
Ama o aşk, 42 yıl önce yollarımız ayrıldığında İslahiye’de kaldı.
O başka yerlere gitti, ben başka yerlere. İslahiye’yi terk ettiğimde, gazete bayiimizle birlikte o anılar da bir kutuya kilitlendi.
Aradan 42 yıl geçti. İslahiye, depremle, göçle, zamanla değişti. Gazete bayiimiz, İlyas Amca’nın dükkânı, İstanbul Pastanesi, Atlas Sineması, Çaycı Müslüm’ün çay ocağı… Hepsi kayboldu, tarihe yenik düştü.
İslahiye’yi terk ettiğimde, sadece bayiimizi değil, çocukluğumu, gençliğimi, Sivaslı sevgilimin gülüşünü de geride bıraktım.
Deprem, sadece binaları değil, İslahiye’nin ruhunu da sarstı. Kırmızı tozlu yollar, belki hâlâ o lise yıllarını, o muhabbetleri fısıldıyor, ama Sivaslı sevgilim belki bir yerlerde o tozlu yolları hatırlıyordur.
İslahiye, kırmızı tozlu yollarıyla, Yesemek’in taşlarıyla hâlâ ayakta. Ama depremin izleri, zamanın getirdiği kayıplar, gazete bayiimizin kapanışı, İslahiye’yi terk edişimiz, o eski sıcaklığı gölgeliyor. Yine de, o kırmızı tozda çocukluğumun kahkahaları, gazete bayiindeki telaşlar, Çaycı Müslüm’ün çay ocağındaki muhabbetler, Sivaslı sevgilimin mağrur gülüşü saklı. 42 yıl geçti, ama o lise yollarında, o kırmızı tozda hâlâ o anıları hissediyorum. Belki bir gün geri dönerim, İslahiye’nin tozlu sokaklarında yürürüm. Belki Yesemek’te, bir taşın gölgesinde, İlyas Amca’yı, Çaycı Müslüm’ü, Sevgilimi, gazete bayiimizi hatırlarım. İslahiye, depreme rağmen, değişime rağmen, anılarıma giderim.